19 Mayıs 2011 Perşembe

HAYATI

ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN


HAYATI


Tanzimat sonrası Türk edebiyatının ikinci neslinin yol açıcı şairi olan Abdülhak Hâmid (Enginün 2006: 411), köklü bir aileden gelmektedir. Dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla Efendi, “Sultan II. Mahmud ile Sultan Abdülmecid’in” hizmetinde çalışmıştır.(Banarlı 1971: 925) Babası, Tanzimât devrinin ilim ve devlet adamlarından olan, Hayrullah Efendi’dir.(Akyüz 1986: 119) Hâmid’in kaleminin bu denli güçlü olmasında ailesinin etkisi çok fazladır. Hâmid’in doğum tarihi ile ilgili belirsizlik bulunmaktadır. Kimi kaynaklar 2 Ocak 1852 olarak kimisi de 5 Şubat 1852 olarak yer vermektedir. İstanbul Bebek’te dünyaya gelmiştir. Annesi Münteha Hanım, ağabeyi Abdülhalik Nasuhi Bey’dir. “Hâmid hatıralarında eğitim hayatına mahalle mektebinde başladığını anlatır. Bu eğitimden hiç hoşlanmadığını ifade eden Hâmid‘in eğitiminde en büyük etkiyi, Hoca Tahsin Efendi gibi o çağın ünlü bilginlerinden aldığı özel derslerde aramak gerekir. Hâmid, Robert College'e başladığı sıralarda ağabeyi ve hocasıyla Paris'e giderek Ecole Nationale'e yazılır.” (Demirdağ Altınkulaç 2010: 12) Paris’te babasıyla eğlencelere tiyatrolara katılır. Tiyatroları ilk zamanlar babasının tercümeleri sayesinde idrak eder sonraları kendi çabasıyla anlamaya başlar. Kısa süren bu eğlenceli yaşamın ardında İstanbul’a döner ve Robert Kolej’e girer.
Abdülhak Hâmid, ediplerimiz arasında(belki hala), hayat coğrafyası en geniş olan adamdır. Daha 10 yaşındayken ağabeyi ile Paris’e gidip bir yıl koleje devam etmiştir. 13 yaşında, Tahran büyükelçiliğine atanan babası ile birlikte İran’a gidip üç yıl kalmış ve Farsça öğrenmiştir. 25 yaşında Paris elçiliği II. Kâtipliği ile hariciye mesleğine girmiş, bir süre İstanbul’da bulunduktan sonra Poti (1881), Golos (1882), Bombay (1883–1885) şehbenderliklerinde bulunmuştur. 1886 yılında Londra Elçiliği Başkâtipliği’ne başlamış, bu görevi, kısa aralıklarla, 1906’ya kadar devam etmiştir. Sonradan iki yıl Lahey ve altı yıl Brüksel elçiliği yapmış, 1912’de azledilerek İstanbul’a dönmüştür. Bir süre ayan üyeliğinde bulunduktan sonra siyasî bir sebeple Viyana’ya gitmiş, ancak Cumhuriyet’in ilânı ile yurda dönmüştür. (Kabaklı 1985: 650–651)
Hâmid’in başından dört evlilik geçmiştir. Bunlardan ilki ona Makber’i yazdıran Fatma Hanım’ladır. 1871 yılında evlendiği Fatma Hanım’ı 1885 yılında veremden dolayı kaybeder. Aradan beş yıl geçer ve Hâmid ikinci evliliğini gerçekleştirir. Bu evliliğini Nelly Cloower adlı bir İngiliz ile yapmıştır. 1911’ de Nelly Hanım da yine vereme yakalanması sebebiyle hayatını kaybeder. Bunun üzerine “ İstanbul’da ağabeyi Nasuhi Bey’in adamlarından Asaf Bey’in kızı Cemile Hanım ile evlendi ise de, 15–20 gün süren bu izdivaçtan sonra, 1912’de Lucienne Hanım ile evlendi.”(Akyüz 1986: 122) Şairin son eşi Belçikalıdır. Bir dönem birkaç yıllığına İtalyan biri ile evlenen Lucienne daha sonra tekrar Hâmid’e dönmüş ve Hâmid’in ölümünden sonra da Türkiye’ye yerleşmiştir.
Hâmid 1937’de İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Zincirlikuyu Asri Mezarlığına defnedilmiştir. “ Kabri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yaptırıldı. Kabir taşına ‘Ölü’ adlı kitabından alınarak:
Bu taş cebînime benzer ki aynı makberdir
Dışı sükûn ile zâhir derunu mahşerdir.
mısraları yazıldı ve taşın üstüne Hâmid’in tunçtan yapılmış bir başı konuldu.(Banarlı 1971: 930)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder