19 Mayıs 2011 Perşembe

Makber

Makber
Abdülhak Hamit Tarhan'ın karısı Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı şiiri. O yıllarda yeni yeni oturan Avrupai Türk Şiiri tarzının en önemli örneklerinden biri olarak yerini almış, yazılmasından onlarca yıl geçtikten sonra bile birçok şairin esin kaynağı olmuştur. Okurun duygularına seslenen eser metafizik ürpertiyi (yani ölüm korkusu) de Türk şiirine getirmiştir.
Abdülhak Hâmit'in şiirde varabildiği son doruk noktasını «Makber» de görüyoruz. Hâmit, Makber'dir. Şüpheleriyle, tedirginlikleriyle, umutsuzlukları isyanlariyle tezatlı karmaşık görüşleriyle korkulu keskin feryatlariyle Abdülhak Hâmit Tarhan'ı Makber'de buluruz. Ruşen Eşrefin dediği gibi; «Makber» kaderin, kuvvetli bir beyin vasıtasiyle çizilmiş grafiğidir. Heyecan, suçlama, şikâyet, isyan, hıçkırık, yumruk, kahkaha, susmak, sarhoşluk ve mertlik hicran!. «Makber», kederin bütün bu anlarıdır... Edebiyatımızdaki mersiye tarzının, Fuzuli'den bugüne ge*linceye kadar en ihtişamlı örneği.. Makber'de vardır. Bu eserin yazılış nedenini hepimiz biliyoruz. Karı - koca acele hazırlanıp Bombay'a gi*derler. Hindistan, bir masal ülkesi çibi, Hâmid'i büyüler. Hindistan'da herşey değişiktir; özellikle doğa son derece güzeldir, zengindir. Fauna Hanım'm sağlık durumu da ilk zamanlarda düzelir gibi olur. Fakat bir zaman sonra eskisinden de daha kötüleşir. Şâir, hiç olmazsa vatanında ölmek istediğini ikide birde tekrarlayan eşini memnun etmek için, onu yurda getirmeye karar verir. 1885'te vapurla yola çıkarlar. Yolculuk, hasta kadını büsbütün sarsar. Beyrut'a âdeta dara dar gelirler. O sırada Abdülhak Hâmit'in ağabeyi Nasuhî Bey, Beyrut valisidir. Beyrut'a varışlarından iki gün sonra Fatma Hanım Nasuhi Bey'in evinde hayata gözlerini yumar. Hayatında belki de ilk ve son gerçek matemi duyan şâir, bu ölümden dolayı büyük sarsıntılar geçirir. «Makber»in kompo*zisyonu yaşadığı bu büyük sarsıntı sonucu kafasında biçimlenir. Karı*sını toprağa verdikten bir, bir buçuk ay kadar sonra İstanbula döner.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder